/ Dec 07, 2025
Selected menu has been deleted. Please select the another existing nav menu.
ATATÜRK Söylev’de Hilafetin kaldırılmasına ilişkin şunları söylemektedir:
“Sayın Baylar, her sorunda ve her yürütüm evresinde kendisini söz konusu ettirmiş olan halifeye ve halifeliğe bir kez daha değineceğim.
1924 yılı başında, büyük ölçüde bir ordu savaş oyunu yapılması kararlaştırılmıştı. Bu savaş oyununu İzmir’de yapacak-tık. Bunun için 1924 yılı ocak ayı başında İzmir’e gittim. Ora-da iki aya yakın kaldım.
Orada iken, halifeliğin kaldırılması zamanının geldiği yargısına varmıştım. Bu işin nasıl yapıldığını olduğu gibi özetle-meye çalışacağım.
Başbakan İsmet Paşa’dan 22 Ocak 1924 günlü bir şifre tel aldım. Onu, olduğu gibi bilginize sunayım:
Makina Başında İzmir
Ankara’da Başbakan İsmet Paşa Hazretlerine
Y: 22.1.1924 şifreye:
Halife, iç ve özellikle dış yaşayışla ataları olan padişahların yolunu izler gibi görünmektedir. Cuma alayları, yabancı devlet temsilcileri yanına görevliler göndererek ilişki kurmak, gösterişli gezintiler, saray yaşayışı, sarayında yedek subaylara varın-caya dek kabul etmek ve onların yakınmalarını dinlemek ve onlarla birlikte ağlamak gibi davranışlar bu arada sayılabilir. Halife, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkiye halkı karşısındaki durumunu düşündüğü zaman İngiltere Krallığı ile Hindistan Müslüman halkı ya da Afgan Devleti ile Afgan halkı karşısındaki durumu bir ölçü olarak dikkate al-malıdır. Halife ve bütün dünya kesin olarak bilmelidir ki bugün var olan ve korunmakta bulunan Halifenin ve halifelik makamının, gerçekte ne din ne de siyasa bakımından varlığının hiçbir anlamı ve gerekçesi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, varlığını ve bağımsızlığını boş laf yüzünden tehlikeye atamaz. Halifelik makamının bizce olsa olsa, tarihsel bir anı olmaktan daha çok bir önemi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ileri gelenlerinin, ya da resmi kurulların kendisi ile görüşmesini istemesi bile Cumhuriyetin bağımsızlığına açık saldırıdır. Başmabeyincisini An-kara’ya göndererek ya da güvenilir bir kimseyi kendi yanına getirerek, Hükümete duygu ve dileklerini ulaştırmak istemesi de Cumhuriyet Hükümeti ile karşı karşıya durum alması demektir. Buna da yetkisi yoktur. Kendisiyle Cumhuriyet Hükümeti arasındaki yazışmalarda Başyazmanını aracı kılması da yersizdir. Başyazman Bey’in, böyle saygısızca davranıştan sakınması gerektiği, kendisine bildirilmelidir.
“Halifelik Hazinesi” demekle ne denilmek istendiğini anlayamadım. Halifeliğin hazinesi yoktur ve olamaz. Kendisine böyle bir hazine atalarından kalmış ise resmi ve açık olarak bilgi alınmasını ve bana bildirilmesini rica ederim. Halifenin aldığı ödenekle karşılanamayan yükümler neler imiş ve 15 Nisan 1923 günlü bildirimle Hükümet nelere söz vermiştir? Bunu bildirmek iyiliğinde bulununuz. Halifenin konutunu belirtip saptamak, Hükümetin şimdiye değin yapmış olması gereken bir ödev idi. İstanbul’da, ulu-sun boğazından kesilen paralarla yapılmış birçok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok değerli eşya ve gereçler, hükümetin bu yolda bir saptama yapmaması yüzünden yok olup gidiyor. “Halifenin yakınları, sarayların en değerli gereçlerini Beyoğlu’nda, şurada burada satıyorlar.” diye söylentiler vardır. Hükümet bunlara hemen el koy-malıdır. Satılmak gerekiyorsa, hükümet satmalıdır. Halifelik kadrosu iyice incelenip düzene sokulmalıdır ki, baş-mabeyincilerin ve başyazmanların varlığı Halifeyi daha da saltanat kuruntusu içinde uyutmasın. Fransızlar, kral soyundan olanları ve yakınlarını Fransa’ya sokmakta, bağımsızlıkları ve egemenlikleri için yüz yıl sonra, bugün bile sakınca görüp dururken; her gün çevrenden saltanat güneşi doğmasına duacı bir padişah soyuna ve yakınlarına karşı davranışımızda, Türkiye Cumhuriyetini nezakete ve boş şeylere kurban edemeyiz. Halife, kendinin ve makamının ne olduğunu açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükümetçe sağlam ve köklü önlemler alınarak bildirilmesini rica ederim efendim.
Bu yazışmadan sonra savaş oyunu dolayısıyla İsmet Paşa ve Milli Savunma Bakanı bulunan Kâzım Paşa da İzmir’e gelmişlerdi. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da daha önce orada bulunuyordu. Hepimiz halifeliğin kaldırılması gerektiği görüşünde idik. Bununla birlikte Dinişleri ve Evkaf Bakanlıklarını da kaldırmak ve öğretimi birleştirmek kararında idik.
1924 yılı Martının birinci günü, Meclisi açmam gerekiyordu.
23 Şubat 1924 günü Ankara’ya dönmüş idik. Burada da gereken kişilere kararımı bildirdim.
Mecliste bütçe görüşmeleri sürüyordu. Osmanoğulları ödenekleri ile Dinişleri ve Evkaf Bakanlığı bütçeleri üzerinde durmak gerekiyordu. Arkadaşlarımız, bu amaca göre konuşmalara ve eleştirilere başladılar. Görüşme ve tartışma sürdürüldü. 1 Mart günü, Büyük Millet Meclisinin beşinci çalışma yılı dolayısıyla verdiğim söylevde özellikle şu üç noktaya değindim:
Başkanlık makamında bulunan Fethi Bey: “Efendim, bir-çok imzalarla gelen bu yasa önerilerinin hemen görüşülmesi ile ilgili öneriler vardır. Yüksek oyunuza sunacağım.”dedi ve komisyonlara gitmeden, hemen görüşülmesini oya koydu ve kabul edildiğini bildirdi.
İlk karşı çıkışı Kastamonu Milletvekili Halit Bey (Halit (Akmansü) yaptı. Görüşmeler sırasında Halit Bey’e bir iki kişi daha katıldı. Önerileri destekleyen birçok değerli milletvekilleri kürsüye çıkıp uzun konuşmalar yaptılar. Önerge verenler-den başka, rahmetli Seyit Bey’in ve İsmet Paşa’nın bilimsel ve inandırıcı söylevleri her zaman için okunmaya değer. Görüşme ve tartışma beş saata yakın sürdü. Saat 6.45’te görüşmelerin sona ermesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi 429, 430 ve 431’inci yasaları çıkarmış bulunuyordu.
“Türkiye Cumhuriyetinde, halkın işleriyle ilgili yasaları yap-maya ve yürütmeye yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümetin yetkili olduğu saptandı” ve “Dinişleri ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı.”
Türkiye içindeki bütün bilim ve öğretim kurumları, bütün medreseler Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.
Halife, görevinden çıkarıldı (hal’… olundu.) ve halifelik katı kaldırıldı. Çıkarılan Halife ve Osmanoğulları soyundan olanların hepsine, Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde oturma hakkı süresiz olarak yasak edildi.
Yeri gelmişken başka bir noktayı da bilginize sunayım. Büyük Millet Meclisi halifeliği kaldırdığı sırada, Antalya Millet-vekili, din bilginlerinden Rasih Efendi, Kızılay adına Hin-distan’da bulunan bir kurulun başkanlığını yapıyordu. Rasih Efendi, Mısır’a uğrayarak Ankara’ya döndü. Benden görüşme isteyerek şunları anlattı: Gezdiği ülkelerdeki Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş. Müslümanların yetkili kurulları bana bu dileği bildirmek için Rasih Efendi’yi vekil etmişler. Rasih Efendi’ye verdiğim yanıtta, İslamların bana olan güven ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: “Siz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan uyrukla-rın, bana ulaştırdığınız dilek ve önerilerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, o uyrukların başındaki kişiler bunu kabul eder mi? Halifenin buyrukları ve yasakları yerine getirilir. Beni halife yapmak isteyenler buyruklarımı yerine getirebilecekler midir? Bu duruma göre, yapacak işi ve anlamı ol-mayan kuruntudan (mevhum) bir niteliği takınmak gülünç olmaz mı?
Rauf Beylerin, Vehip Paşaların Çerkez Etem ve Reşitlerin, bütün Yüzelliliklerin, kaldırılmış halife ve padişah soyundan olanların, bütün Türkiye düşmanlarının el ele verip bize karşı ateşli olarak çalışıp uğraşmaları, din çabası ile midir? Sınırlarımıza bitişik yerlerde yuvalanarak, hâlâ Türkiye’yi yok etmek için Kutsal Ayaklanma adı altında haydut çeteleriyle, cana kıyma düzenleriyle bize karşı durmadan çılgınca çalışanların amaçları gerçekten kutsal mıdır? Buna inanmak için gerçekten bilisiz ve aymaz olmak gerekir.
Müslümanları ve Türk ulusunu bu kerteye düşmüş saymak ve Müslümanlık dünyasının vicdan arılığından, yaratılış inceliğinden alçakça ve canavarca (caniyane) amaçlar için yararlanmayı sürdürmek, artık o denli kolay olmayacaktır. Saygısızlığın da bir ölçüsü vardır.
Fakat bu şekilde ilânihaye iki başlı olarak devam edemezdi. Saltanat taraftarları; zamanı gelince, münasip anında hilafet şekli altında hükümdar idaresi avdet eder ümidini muhafaza ediyorlardı. “Hâkimiyet kayıtsız, şartsız mille-tindir, Büyük Millet Meclisi bu hâkimiyeti temsil etmektedir, şahsi idare olmayacaktır, fakat hilafet lazımdır, halife aynı zamanda devletin başı olabilir, nitekim şimdiye kadar olmuştur da…” böyle düşünüyorlardı ve hilafetle birlikte bir ümit yaşı-yordu. Görünüş, dışarıda hanedana da büyük ölçüde, uzun müddet ümit vermiştir. Onun için hilafetin ilgası daha çok mukavemete uğramış ve daha derin tesir yapmıştır. Ve ondan sonra ihtilafların başlıca kaynağı olmuştur.
İnalcık, “Yeni Türk devleti tarihinde en önemli dönüm noktasını oluşturur. Olay, Türk tarihi ve İslam dünyasında yeni bir devir açmaktadır. Bu kararlar sonucu, her şeyden önce halife Abdülmecid’in ve hanedan üyelerinin Türkiye sınırları dışına sürülmesiyle Osmanlı hanedanının yeni Türk devleti içinde hiçbir yetki ve sorumluluğu kalmıyor, Osmanlı sultan-lığı kesinlikle son buluyordu.”
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde makamı hilafetin vücudu Türkiye’yi dahili, harici siyasetinde iki başlı ol-maktan kurtaramadı. İstiklalinde ve hayatı milliyesinde müşareket kabul etmeyen Türkiye’nin haziren ve zımnen bile olsa ikiliğe tahammülü yoktur. Asırlardan beri Türk milletinin sebebi felaketi ve ilanihaye fiilen ve ahden bir Türk İmparatorluğunun vasıta-i inkirazı olan hanedanın hilafet kisvesi altında Türkiye’nin mevcudiyetine daha müessir bir tehlike olacağı tecarib-i mütehammilane ile katiyen sabit olmuştur. Bu hanedanın milletiyle münasebettar olan her vaziyet ve kuvve-i mevcudiyeti milliyemiz için hükümet mana ve vazifesinde ihdas edilmiş olduğundan dünyevi ve uhrevi bilcümle vazaif-i mutevecciheyi ifa ile mükellef olan zamanı ha-zır hükümet-i İslamiyenin yanında ayrıca bir hilafetin sebebi mevcudiyeti yoktur. Hakikat bundan ibarettir. Türk milleti selameti muhafaza etmek için hakikate itti-badan başka bir hattıhareket ihtiyar edemez. Teraküm edegelen teşevvüşatın vazıh ve kati bir sürette halli için mevadı atiyenin bugün derakap ve müstacelen müzakeresiyle kanuniyet kesbetmesini teklif ederiz.
Şeyh Saffet (Urfa)
Kanun Numarası : 431Numarası: 431
Kabul Tarihi : 3Tarihi: 3/3/1924
Yayımlandığı R. Gazete Tarih : 6Tarih: 6/3/1924 Sayı: 63
Yayımlandığı Düstur Tertip: 3 Cilt: 5 Sayfa: 323
Yürürlükten Kaldıran Mevzuatın
Yürürlükten Kaldırılan Hüküm Tarihi Sayısı Md.
431 sayılı Kanunun ve diğer kanunların Bu
Kanuna aykırı hükümleri ile 5371 Sayılı Kanun 16/6/1952 5958 2
Kanun No: Farklı tarihte yürürlüğe giren maddeler Yürürlüğe giriş tarihi
5958 2 23/6/1952
1803 3, 4, 5 18/5/1974
ATATÜRK Söylev’de Hilafetin kaldırılmasına ilişkin şunları söylemektedir:
“Sayın Baylar, her sorunda ve her yürütüm evresinde kendisini söz konusu ettirmiş olan halifeye ve halifeliğe bir kez daha değineceğim.
1924 yılı başında, büyük ölçüde bir ordu savaş oyunu yapılması kararlaştırılmıştı. Bu savaş oyununu İzmir’de yapacak-tık. Bunun için 1924 yılı ocak ayı başında İzmir’e gittim. Ora-da iki aya yakın kaldım.
Orada iken, halifeliğin kaldırılması zamanının geldiği yargısına varmıştım. Bu işin nasıl yapıldığını olduğu gibi özetle-meye çalışacağım.
Başbakan İsmet Paşa’dan 22 Ocak 1924 günlü bir şifre tel aldım. Onu, olduğu gibi bilginize sunayım:
Makina Başında İzmir
Ankara’da Başbakan İsmet Paşa Hazretlerine
Y: 22.1.1924 şifreye:
Halife, iç ve özellikle dış yaşayışla ataları olan padişahların yolunu izler gibi görünmektedir. Cuma alayları, yabancı devlet temsilcileri yanına görevliler göndererek ilişki kurmak, gösterişli gezintiler, saray yaşayışı, sarayında yedek subaylara varın-caya dek kabul etmek ve onların yakınmalarını dinlemek ve onlarla birlikte ağlamak gibi davranışlar bu arada sayılabilir. Halife, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkiye halkı karşısındaki durumunu düşündüğü zaman İngiltere Krallığı ile Hindistan Müslüman halkı ya da Afgan Devleti ile Afgan halkı karşısındaki durumu bir ölçü olarak dikkate al-malıdır. Halife ve bütün dünya kesin olarak bilmelidir ki bugün var olan ve korunmakta bulunan Halifenin ve halifelik makamının, gerçekte ne din ne de siyasa bakımından varlığının hiçbir anlamı ve gerekçesi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti, varlığını ve bağımsızlığını boş laf yüzünden tehlikeye atamaz. Halifelik makamının bizce olsa olsa, tarihsel bir anı olmaktan daha çok bir önemi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ileri gelenlerinin, ya da resmi kurulların kendisi ile görüşmesini istemesi bile Cumhuriyetin bağımsızlığına açık saldırıdır. Başmabeyincisini An-kara’ya göndererek ya da güvenilir bir kimseyi kendi yanına getirerek, Hükümete duygu ve dileklerini ulaştırmak istemesi de Cumhuriyet Hükümeti ile karşı karşıya durum alması demektir. Buna da yetkisi yoktur. Kendisiyle Cumhuriyet Hükümeti arasındaki yazışmalarda Başyazmanını aracı kılması da yersizdir. Başyazman Bey’in, böyle saygısızca davranıştan sakınması gerektiği, kendisine bildirilmelidir.
“Halifelik Hazinesi” demekle ne denilmek istendiğini anlayamadım. Halifeliğin hazinesi yoktur ve olamaz. Kendisine böyle bir hazine atalarından kalmış ise resmi ve açık olarak bilgi alınmasını ve bana bildirilmesini rica ederim. Halifenin aldığı ödenekle karşılanamayan yükümler neler imiş ve 15 Nisan 1923 günlü bildirimle Hükümet nelere söz vermiştir? Bunu bildirmek iyiliğinde bulununuz. Halifenin konutunu belirtip saptamak, Hükümetin şimdiye değin yapmış olması gereken bir ödev idi. İstanbul’da, ulu-sun boğazından kesilen paralarla yapılmış birçok saraylar ve bu sarayların içindeki birçok değerli eşya ve gereçler, hükümetin bu yolda bir saptama yapmaması yüzünden yok olup gidiyor. “Halifenin yakınları, sarayların en değerli gereçlerini Beyoğlu’nda, şurada burada satıyorlar.” diye söylentiler vardır. Hükümet bunlara hemen el koy-malıdır. Satılmak gerekiyorsa, hükümet satmalıdır. Halifelik kadrosu iyice incelenip düzene sokulmalıdır ki, baş-mabeyincilerin ve başyazmanların varlığı Halifeyi daha da saltanat kuruntusu içinde uyutmasın. Fransızlar, kral soyundan olanları ve yakınlarını Fransa’ya sokmakta, bağımsızlıkları ve egemenlikleri için yüz yıl sonra, bugün bile sakınca görüp dururken; her gün çevrenden saltanat güneşi doğmasına duacı bir padişah soyuna ve yakınlarına karşı davranışımızda, Türkiye Cumhuriyetini nezakete ve boş şeylere kurban edemeyiz. Halife, kendinin ve makamının ne olduğunu açık olarak bilmeli ve bununla yetinmelidir. Hükümetçe sağlam ve köklü önlemler alınarak bildirilmesini rica ederim efendim.
Bu yazışmadan sonra savaş oyunu dolayısıyla İsmet Paşa ve Milli Savunma Bakanı bulunan Kâzım Paşa da İzmir’e gelmişlerdi. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da daha önce orada bulunuyordu. Hepimiz halifeliğin kaldırılması gerektiği görüşünde idik. Bununla birlikte Dinişleri ve Evkaf Bakanlıklarını da kaldırmak ve öğretimi birleştirmek kararında idik.
1924 yılı Martının birinci günü, Meclisi açmam gerekiyordu.
23 Şubat 1924 günü Ankara’ya dönmüş idik. Burada da gereken kişilere kararımı bildirdim.
Mecliste bütçe görüşmeleri sürüyordu. Osmanoğulları ödenekleri ile Dinişleri ve Evkaf Bakanlığı bütçeleri üzerinde durmak gerekiyordu. Arkadaşlarımız, bu amaca göre konuşmalara ve eleştirilere başladılar. Görüşme ve tartışma sürdürüldü. 1 Mart günü, Büyük Millet Meclisinin beşinci çalışma yılı dolayısıyla verdiğim söylevde özellikle şu üç noktaya değindim:
Başkanlık makamında bulunan Fethi Bey: “Efendim, bir-çok imzalarla gelen bu yasa önerilerinin hemen görüşülmesi ile ilgili öneriler vardır. Yüksek oyunuza sunacağım.”dedi ve komisyonlara gitmeden, hemen görüşülmesini oya koydu ve kabul edildiğini bildirdi.
İlk karşı çıkışı Kastamonu Milletvekili Halit Bey (Halit (Akmansü) yaptı. Görüşmeler sırasında Halit Bey’e bir iki kişi daha katıldı. Önerileri destekleyen birçok değerli milletvekilleri kürsüye çıkıp uzun konuşmalar yaptılar. Önerge verenler-den başka, rahmetli Seyit Bey’in ve İsmet Paşa’nın bilimsel ve inandırıcı söylevleri her zaman için okunmaya değer. Görüşme ve tartışma beş saata yakın sürdü. Saat 6.45’te görüşmelerin sona ermesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi 429, 430 ve 431’inci yasaları çıkarmış bulunuyordu.
“Türkiye Cumhuriyetinde, halkın işleriyle ilgili yasaları yap-maya ve yürütmeye yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümetin yetkili olduğu saptandı” ve “Dinişleri ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı.”
Türkiye içindeki bütün bilim ve öğretim kurumları, bütün medreseler Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.
Halife, görevinden çıkarıldı (hal’… olundu.) ve halifelik katı kaldırıldı. Çıkarılan Halife ve Osmanoğulları soyundan olanların hepsine, Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde oturma hakkı süresiz olarak yasak edildi.
Yeri gelmişken başka bir noktayı da bilginize sunayım. Büyük Millet Meclisi halifeliği kaldırdığı sırada, Antalya Millet-vekili, din bilginlerinden Rasih Efendi, Kızılay adına Hin-distan’da bulunan bir kurulun başkanlığını yapıyordu. Rasih Efendi, Mısır’a uğrayarak Ankara’ya döndü. Benden görüşme isteyerek şunları anlattı: Gezdiği ülkelerdeki Müslüman halk benim halife olmamı istiyormuş. Müslümanların yetkili kurulları bana bu dileği bildirmek için Rasih Efendi’yi vekil etmişler. Rasih Efendi’ye verdiğim yanıtta, İslamların bana olan güven ve sevgilerine teşekkür ettikten sonra dedim ki: “Siz din bilginlerindensiniz. Halifenin devlet başkanı demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan uyrukla-rın, bana ulaştırdığınız dilek ve önerilerini ben nasıl kabul edebilirim? Kabul ettim desem, o uyrukların başındaki kişiler bunu kabul eder mi? Halifenin buyrukları ve yasakları yerine getirilir. Beni halife yapmak isteyenler buyruklarımı yerine getirebilecekler midir? Bu duruma göre, yapacak işi ve anlamı ol-mayan kuruntudan (mevhum) bir niteliği takınmak gülünç olmaz mı?
Rauf Beylerin, Vehip Paşaların Çerkez Etem ve Reşitlerin, bütün Yüzelliliklerin, kaldırılmış halife ve padişah soyundan olanların, bütün Türkiye düşmanlarının el ele verip bize karşı ateşli olarak çalışıp uğraşmaları, din çabası ile midir? Sınırlarımıza bitişik yerlerde yuvalanarak, hâlâ Türkiye’yi yok etmek için Kutsal Ayaklanma adı altında haydut çeteleriyle, cana kıyma düzenleriyle bize karşı durmadan çılgınca çalışanların amaçları gerçekten kutsal mıdır? Buna inanmak için gerçekten bilisiz ve aymaz olmak gerekir.
Müslümanları ve Türk ulusunu bu kerteye düşmüş saymak ve Müslümanlık dünyasının vicdan arılığından, yaratılış inceliğinden alçakça ve canavarca (caniyane) amaçlar için yararlanmayı sürdürmek, artık o denli kolay olmayacaktır. Saygısızlığın da bir ölçüsü vardır.
Fakat bu şekilde ilânihaye iki başlı olarak devam edemezdi. Saltanat taraftarları; zamanı gelince, münasip anında hilafet şekli altında hükümdar idaresi avdet eder ümidini muhafaza ediyorlardı. “Hâkimiyet kayıtsız, şartsız mille-tindir, Büyük Millet Meclisi bu hâkimiyeti temsil etmektedir, şahsi idare olmayacaktır, fakat hilafet lazımdır, halife aynı zamanda devletin başı olabilir, nitekim şimdiye kadar olmuştur da…” böyle düşünüyorlardı ve hilafetle birlikte bir ümit yaşı-yordu. Görünüş, dışarıda hanedana da büyük ölçüde, uzun müddet ümit vermiştir. Onun için hilafetin ilgası daha çok mukavemete uğramış ve daha derin tesir yapmıştır. Ve ondan sonra ihtilafların başlıca kaynağı olmuştur.
İnalcık, “Yeni Türk devleti tarihinde en önemli dönüm noktasını oluşturur. Olay, Türk tarihi ve İslam dünyasında yeni bir devir açmaktadır. Bu kararlar sonucu, her şeyden önce halife Abdülmecid’in ve hanedan üyelerinin Türkiye sınırları dışına sürülmesiyle Osmanlı hanedanının yeni Türk devleti içinde hiçbir yetki ve sorumluluğu kalmıyor, Osmanlı sultan-lığı kesinlikle son buluyordu.”
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde makamı hilafetin vücudu Türkiye’yi dahili, harici siyasetinde iki başlı ol-maktan kurtaramadı. İstiklalinde ve hayatı milliyesinde müşareket kabul etmeyen Türkiye’nin haziren ve zımnen bile olsa ikiliğe tahammülü yoktur. Asırlardan beri Türk milletinin sebebi felaketi ve ilanihaye fiilen ve ahden bir Türk İmparatorluğunun vasıta-i inkirazı olan hanedanın hilafet kisvesi altında Türkiye’nin mevcudiyetine daha müessir bir tehlike olacağı tecarib-i mütehammilane ile katiyen sabit olmuştur. Bu hanedanın milletiyle münasebettar olan her vaziyet ve kuvve-i mevcudiyeti milliyemiz için hükümet mana ve vazifesinde ihdas edilmiş olduğundan dünyevi ve uhrevi bilcümle vazaif-i mutevecciheyi ifa ile mükellef olan zamanı ha-zır hükümet-i İslamiyenin yanında ayrıca bir hilafetin sebebi mevcudiyeti yoktur. Hakikat bundan ibarettir. Türk milleti selameti muhafaza etmek için hakikate itti-badan başka bir hattıhareket ihtiyar edemez. Teraküm edegelen teşevvüşatın vazıh ve kati bir sürette halli için mevadı atiyenin bugün derakap ve müstacelen müzakeresiyle kanuniyet kesbetmesini teklif ederiz.
Şeyh Saffet (Urfa)
Kanun Numarası : 431Numarası: 431
Kabul Tarihi : 3Tarihi: 3/3/1924
Yayımlandığı R. Gazete Tarih : 6Tarih: 6/3/1924 Sayı: 63
Yayımlandığı Düstur Tertip: 3 Cilt: 5 Sayfa: 323
Yürürlükten Kaldıran Mevzuatın
Yürürlükten Kaldırılan Hüküm Tarihi Sayısı Md.
431 sayılı Kanunun ve diğer kanunların Bu
Kanuna aykırı hükümleri ile 5371 Sayılı Kanun 16/6/1952 5958 2
Kanun No: Farklı tarihte yürürlüğe giren maddeler Yürürlüğe giriş tarihi
5958 2 23/6/1952
1803 3, 4, 5 18/5/1974
It is a long established fact that a reader will be distracted by the readable content of a page when looking at its layout. The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution of letters, as opposed to using ‘Content here, content here’, making it look like readable English. Many desktop publishing packages and web page editors now use Lorem Ipsum as their default model text, and a search for ‘lorem ipsum’ will uncover many web sites still in their infancy.
It is a long established fact that a reader will be distracted by the readable content of a page when looking at its layout. The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution of letters, as opposed to using ‘Content here, content here’, making it look like readable English. Many desktop publishing packages and web page editors now use Lorem Ipsum as their default model text, and a search for ‘lorem ipsum’ will uncover many web sites still in their infancy.
The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution of letters, as opposed to using ‘Content here, content here’, making
The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution of letters, as opposed to using ‘Content here, content here’, making it look like readable English. Many desktop publishing packages and web page editors now use Lorem Ipsum as their default model text, and a search for ‘lorem ipsum’ will uncover many web sites still in their infancy.
It is a long established fact that a reader will be distracted by the readable content of a page when looking at its layout. The point of using Lorem Ipsum is that it has a more-or-less normal distribution