1787 tarihli Amerika Birleşik Devletleri Anayasa’sının ha-zırlanması işleri bittiği sırada yurttaşlar Kurucu Meclis üyelerinden birine sorarlar: Neye karar verdiniz, Monarşi’ye mi yoksa Cumhuriyet rejimine mi? Bu soruya üye şöyle yanıt verir: Cumhuriyet’e karar verdik, eğer onu yaşatabilirseniz!..
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Arsel, bu öyküye bağlı olarak; “Cumhuriyet, halka ait devlet demektir, halkın devlet yönetimine katılması demektir. Bu tür devlet sisteminde halk, kendi iradesini egemen kılmakla devleti var kılar; halk iradesi gökten inme kurallara uygun olarak değil fakat aklın müspet verilerine göre oluşur.
Toplum yaşamlarını düzenleyici iş görür; bu nedenle cumhuriyet sisteminde halk’a düşen önemli sorumluluklar ve görevler vardır. Bu da halkın akıl rehberliği ile iş görmesi sayesinde sağlanabilir. Eğer halk kendi kendisini geliştirmez ve bilgisizliğe terk ederse, ya da siyasi görevlerini ihmal ederse, ya da uyanık davranmayıp egemenliği kullanma yetkisini başka ellere bırakır ise, böyle bir halde ortada “cumhuriyet’ten eser kalmaz.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Söylev’de Cumhuriyetin ilanına ilişkin şunları söylemektedir:
“Yemek yenirken; ‘Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!’ dedim.
Orada bulunan arkadaşlar, hemen düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. Hemen o dakikada nasıl davranılacağı üze-rinde kısa bir program saptadım ve arkadaşları görevlendirdim.
Düzenlediğim programın ve verdiğim yönergenin uygulanışını göreceksiniz.
Baylar, görüyorsunuz ki cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmaya ve onlarla görüşüp tartışmaya gerek ve gereksinme görmedim. Çünkü, onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu. Oysa, o sırada Ankara’da bulunmayan kimi kişiler hiçbir yetkileri yokken, düşünce ve olurları alınmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını, gücenme ve ayrılma nedeni saydılar.
O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da konuk idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir yasa tasarısı hazırladık. Bu tasarıda 20 Ocak 1921 günlü Anayasa’nın devlet biçimini saptayan maddelerini şöylece değiştirmiştim:
Birinci maddenin sonuna ‘Türkiye Devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir.’ cümlesini ekledim.
Üçüncü maddeyi şöyle değiştirdim: ‘Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi’nce yönetilir. Meclis, hükümetin yönetim kollarını bakanlar kurulu aracılığı ile yönetir.’
Bundan başka, Anayasa’nın temel maddelerinden olan 8’inci ve 9’uncu maddeleri de, değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:
‘Madde– Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi, yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine değin sürer. Eski başkan yeniden seçilebilir.’
‘Madde– Türkiye Cumhurbaşkanı, Devletin Başkanıdır. Bu kimliği ile gerekli gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna baş-kanlık eder.’
‘Madde– Cumhurbaşkanı, başbakanı Meclis üyeleri arasın-dan seçer. Öbür bakanları da başbakan, yine Meclis üyeleri arasından seçtikten sonra hepsini Cumhurbaşkanı Meclisin onayına sunar. Meclis toplantı halinde değilse, onaylama Meclisin toplantısına bırakılır.’
Bu maddelere komisyonda ve Mecliste, din ve dille ilgili, bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.
Saygıdeğer baylar, şimdi, isterseniz yüce kurulunuza 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara’da geçen olayı, kısaca anlatmaya çalışacağım.
Pazartesi günü öğleden önce saat onda, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi görüşmelerine başlandı.
‘Baylar,’ dedim, “Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılığına düşüldüğü anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar izin verin. Bulacağım çözüm yolunu bilginize sunarım.”
Başkan Fethi Bey, öneriyi oya koydu, kabul olundu. Baylar, bu bir saat içinde gereken kişileri Meclisteki odama çağırarak onlara 28 /29 Ekim gecesi hazırladığım yasa önerisi taslağını gösterdim ve kendileriyle görüştüm.
Öğleden sonra saat bir buçukta Parti Genel Kurulu yeniden Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. İlk söz bende idi. Kürsü-ye çıktım ve şu konuşmayı yaptım:
Sayın arkadaşlar, çözülmesinde güçlüğe uğradığınız sorunun neden ve etmeni; bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanısındayım. Eksiklik ve sakatlık, uygulamakta olduğumuz yöntem ve biçimdedir. Gerçekten, yürürlükteki Anayasamız gereğince bir bakanlar kurulu kurmaya giriştiğimiz zaman, bütün arkadaşların her biri bakanları ve bakanlar kurulunu seçmek zorunda bulunuyor.
Hepinizin birden bakanlar kurulu seçmek zorunda bulunmanızdan doğan güçlüğün giderilmesi zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, böyle güçlüklerle karşılaşılıyordu. Görülüyor ki bu yöntem kimi zaman birçok karışıklıklara yol açıyor. Yüce kurulunuz, bu sorunun çözülmesi için beni görevlendirdi. Ben de bilginize sunduğum bu görüşten esinlenerek düşündüğüm biçimi saptadım. Onu önereceğim. Önerim kabul olunursa güçlü ve dayanışık bir hükümet kurulabilecektir. Devletimizin biçimini ve niteliğini saptayan ve hepimiz için erek olan Anayasamızın kimi yerlerini açıklamak gereklidir. Öneri şudur.” dedikten sonra, bilinen tasarıyı okutmak üzere yazmanlardan birine uzatarak kürsüden ayrıldım.
Önerimin niteliği anlaşıldıktan sonra tartışmalar başladı:
Abdullah Azmi Efendi’nin: “Bu iş önemlidir. Bu konu daha görüşülsün!” diye yükselen çıkışına karşın, görüşmenin yeterliği kabul olundu. Ondan sonra önerinin tümü ve arkasından maddeleri birer birer okunarak görüşülüp kabul edildi.
Baylar, Parti toplantısına son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat öğleden sonra altı idi. Tasarı Anayasa Komisyonunca, yöntem gereği incelenerek, tutanağı hazırlanırken, Meclis başka işlerle uğraştı. En sonu, başkanlık katında bulunan Başkan Vekili İsmet Bey (İsmet (Eker), Meclise şu bilgiyi verdi: “Anayasa Komisyonu, Anayasanın değiştirilmesi ile ilgili tasarının ivedilikle ve hemen görüşülmesini öneriyor.” “Kabul!” sesleri üzerine, tutanak okundu. Önerildiği üzere, (ivedilikle) görüşüldü. Sonunda yasa, birçok milletvekillerinin “Yaşasın Cumhuriyet!” diye alkışlanan söylevleriyle kabul edildi.
Ondan sonra, cumhurbaşkanı seçilmesi için Meclisin oyuna başvuruldu. Toplanan oyların sonucunu, başkanlık katında bulunan İsmet Bey, Meclise şöylece bildirdi:
“Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı seçimi için yapılan oyla-maya yüz elli sekiz kişi katılmış ve cumhurbaşkanlığına, yüz elli sekiz üye, oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir.”
Baylar, seçimden hemen sonra Mecliste yaptığım konuşmayı Tutanak Dergisi’nde okumuşsunuzdur. Ancak, tarihsel bir anıyı canlandırmak için izin verirseniz, o konuşmamı burada da olduğu gibi bilginize sunayım:
Sayın arkadaşlarım, önemli ve dünya çapında olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına değerli bir belge olan Anayasamızın kimi maddelerini açıklamak için özel komisyonca yüksek kurulunuza önerilen yasa tasarısının kabulü dolayısıyla, Türkiye Devletinin öteden beri dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası belli adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne değin doğrudan doğruya Meclisin Başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız görevi, cumhurbaşkanı sanıyla yine bu arkadaşınıza, bu âciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bundan dolayı şimdiye dek benim için gösterdiğiniz sevgiyi, yakınlığı ve güveni bir kez daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi tanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce Meclise gönlümün bütün içtenliğiyle teşekkür ederim.
Baylar, yüzyıllardan beri Doğuda kıyım ve haksızlık görmüş olan ulusumuz, Türk ulusu, soydan gelme niteliklerinden yoksun sayılıyordu.
Son yıllarda ulusumuzun eylemli olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve anlayış; kendisi için kötü sanıda bulunanların ne denli aymaz ve ne denli irdelemeden uzak, görünüşe önem ve-ren kimseler olduğunu pek güzel tanıtladı. Ulusumuz, kendi-sinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin yeni adıyla, uy-garlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyadaki yerine yaraşır olduğunu, başaracağı işlerle tanıtlayacaktır.
Arkadaşlar, bu yüce kuruluşu meydana getiren Türk Ulusunun son dört yıl içinde kazandığı utku, bundan sonra da bir-kaç kat olmak üzere belirtilerini gösterecektir. Ben (âcizleri) eriştiğim bu güven ve inana yaraşır olmak için pek önemli saydığım bir noktadaki gereksemeyi bildirmek zorundayım. O gerekseme, yüce Meclisin bana karşı olan sevgisini, güvenini ve yardımını sürdürmesidir. Ancak böylelikle ve Tanrı’nın yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi bir biçimde yapabileceğimi umarım.
Her zaman sayın arkadaşlarımın ellerine çok içtenlikle ve sıkıca yapışarak, onların yardımı olmadan iş göreceğimi bir an bile düşünmeyerek çalışacağım. Her zaman, ulusun sevgisine dayanarak hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve utkulu olacaktır.
Baylar, Meclisçe Cumhuriyeti kabul kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 8.30’da verildi, On beş dakika sonra, yani 8.45’te cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Durum o gece bütün ülkeye bildirildi ve her yerde, gece yarısından sonra, yüz bir kez top atılarak halka duyuruldu.”
İsmet İnönü, Cumhuriyet fikrinin şu şekilde oluştuğunu söylemektedir:
“Ben cumhuriyet fikrini askerlik hayatım için-de, fakat olgun yaşlarda ve tecrübelerden geçtikten sonra düşünmeye başladım. Henüz genç olduğum zamanlarda, gerek öğrenciler, gerek halk arasında hükümdar Sultan Hamit’in daima tenkit konusu olduğunu, ehliyetinden hüsnüniyetinden daima şüphe edildiğini işitirdim ve inanmazdım. Talebelik yıllarına rastlar. Bir insan devletin başında bulunacak o devletin menfaatini, ilerleme ve yükselme şartlarını düşünmeyen bir fena nam sahibi olacak. Buna ihtimal vermezdim ve konuştuğumuz zaman böyle tenkitlere karşı bu düşünceleri ileri sürerdim.
Zamanla, hükümdarlık idaresinin gerçekten daima ha-talı bir yolda, bencil bir yolda, devletle millet menfaatini düşünmeyen birtakım yanlış yollarda ısrar ettiğini misalleri sarih (belirgin) delilleri ile göre göre hükümdar mevkiinde olanların aleyhinde bulunmaya başladım. Yine Abdülhamit zamanında bu noktaya gelmiş oluyorum. O zamanlarda hükümdarların hatalarından ve zararlarından bahsedilince, hep veliahtlıkta bulunan gelecek hükümdarlar için büyük ümitler ve efsane şeklinde ehliyetler ve kerametler izafe etmek (yüklemek) adetti. Başka tesellisi yoktu. Millet bununla teselli buluyordu.
Yani ümitler, veliahtlara bağlanırdı. Sistem olarak cumhuriyet şekli bizde daha ziyade Harbiumumi içinde ve sonlarında daha net olarak da mütareke devrinde doğmuştur ve her türlü tecrübeyi gördükten sonra, tam bir kanaat haline gelmiştir. Bende böyle oldu.”
Yine İsmet İnönü, “Cumhuriyetin ne şekilde ilan edildiği biliniyor. 28-29 Ekim gecesi Atatürk’ün yanında bazı arkadaşlarla ertesi gün cumhuriyet ilan edileceği kararlaştırıldı. Aslın-da o gece cumhuriyet üzerinde aramızda yapılmış bir münakaşa yoktur. Sadece karar verilmiştir ve meseleyi ne şekilde bir kanun haline getireceğiz ve neticeye vardıracağız, bunun üze-rinde durulmuştur. O tarihi gecede Atatürk’ün kendilerine tamamıyla itimat ettiği arkadaşlar bulunmuştur. Bunların çoğu eski arkadaşlardır. Hepimizin itimat ettiğimiz arkadaşlar. Onlar gittikten sonra bilindiği gibi biz, Atatürk ile cumhuriyetin ilanını neticeye götürecek kanun teklifi üzerinde çalışmışızdır,” der.
MEBİLGİ
29 Ekim 1923 tarihi Cumhuriyetimizin tarihidir. Başta Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyet,’ni kurup bize emanet eden şehit ve gazilerimize sonsuz şükranlarımızı sunarız. Cumhuriyetin ilanı hakkında okuduğum en güzel yazıydı…