4 Ekim 1926 günlü, 743 sayılı “Türk Kanunu Medeni-si”yle kişi varlığının korunması, medenî nikâh kadın-erkek eşitliği, mirasta eşit pay gibi düzenlemelerle de kişi ve aile yaşamında laikliğin gerekleri yerine getirilmiştir.
İsmet İnönü, “Medeni Kanun’a kadar bizde şahsi haklar şeri hükümlere bağlanmıştır. Medeni Kanun’un kabulü, bunun için başlı başına bir karardır. Medeni Kanunun çıkması, iç politika bakımından, hem takdirle karşılanmış, hem bizi irtica çevrelerine karşı son derece tenkide maruz bırakmıştır. Ama, dini devlet işlerinden ayırmak için şahsi hukuku medeni bir usule raptetmek şarttı ve bu esaslı bir adımdı. Onu yapmakla yeni devletin bünyesinde tam bir ilerleme kaydetmiş olduk.”[1]
İnalcık, “1926 Medeni Kanunu, Türk toplumunda kişilerin sosyal ilişkilerini kökünden yeni kurallara bağlıyor, onun ya-şam tarzında Batılı bir toplum hayatına tabi kılıyordu. Bu, Türk toplumu için derin bir sosyal devrimi ifade etmekteydi. Mesela bu kanuna göre kadın-erkek arasında tam bir eşitlik getirilmekle ve şu madde konmakta idi: “çocuğun din terbiyesi yakın ana-babaya aittir, ana-babanın bu husustaki hürriyetini tehdit edecek her türlü mukavele mu’teber değildir. Reşit, dinini intihabda hürdür. Genel hayat bakımından medeni kanunu, devrimlerin belki en önemlisi saymak gerekir,”[2] der.
İnalcık, ayrıca şunu da eklemektedir: “Medeni Kanunun Türkiye’de çeşitli din ve mezhepteki insanları bir millet halinde eşit haklarda kaynaştırmakta önemli bir rolü vardır. Türk vatandaşlığı, merkezi üniter bir devlet hayatının temel olgusu bu sayede gerçekleşmiştir. Sosyal hayatı, kişilerin özel yaşam tarzını yakından kontrol eden bir kanun olarak Medeni Kanun, kuşkusuz, belli bir toplum tipini, batılı toplum tipini mey-dana getirmek için ancak başlangıçtır. Devlet hayatını ve kurumlarını, kanunlarla yeniden düzenlemek o kadar güç değildir. Fakat bir halkın inanç, gelenek ve yaşam tarzını kanunlar-la bir anda değiştirmek nasıl mümkündür? Bu uzun bir kül-türleşme süreci isteyen, belli sosyal koşullara bağlı ve belli bir eğitim sitemini gerektiren bir değişimdir. Bugün Atatürkçülerin ve gelenekçilerin en sert biçimde, bu alanda karşı karşıya gelmeleri sebepsiz değildir.”[3]
[1] İnönü, İsmet; Cumhuriyetin İlk Yılları I. Yenigün Haber Ajansı Basım ve Yayıncılık A.Ş. İstanbul: 1998, s: 101.
[2] İnalcık, Halil; Atatürk ve Demokratik Türkiye, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 72.
[3] İnalcık Halil; Atatürk ve Demokratik Türkiye, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 75.